- Şubat 2, 2024
- Web Yayın Kurulu
- Yorum: 0
- Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Sağlık Rehberi
OZON TERAPİ
Ozon terapi ve ozon tedavisine dair her şeyi bu yazı dizimizde bulacaksınız.
Dolaşım Bozukluklarında Ozon Terapi
Atardamarlara ait dolaşım bozukluklarında, bacaklarda soğukluk hissedilmesi, kısa mesafelerde yapılan yürüyüşlerde bile ayaklarda ağrı olması ilk uyarıcı belirtilerdir. Maalesef bu durum çoğunlukla sigara içen kişilerde ortaya çıkmaktadır. Damarlarda tıkanmanın diğer belirtisi yürüme mesafesinin kısalması ve sık sık durmak zorunda kalınması hatta yürümeye çalışıldığında topallama meydana gelmesidir. Bunun hastalığın en uyarıcı belirtisi olduğu unutulmamalıdır. Eğer herhangi bir dokuda oksijensiz kalma sonucu ortaya çıkan bir durumda örneğin, sigara içenlerde bacak damarı tıkanmasında sorunlu olan ortama ozon verildiğinde hemen orada tamir edici etkiler başlayabilmektedir. Ozon uygulaması ile sigarada bulunan nikotinin ortamdaki oksijeni yok edici etkisi % 20 oranında azaltılabilmektedir.
Kuşkusuz yapılacak en iyi şey sigarayı bırakmaktır.
Yine şeker hastalarının atar damarlarında ortaya çıkan daralmalar bacağın kesilmesine kadar yol açabilecek ciddi durumlara yol açabilir. Konsantre olmuş ve yüksek aktiviteli bir oksijen olan ozon bu durumlarda iyileştirici etkisini başlatırken bir yandan oksijene dönüşür ve böylece ortaya çıkan oksijenin de yararlı etkisinden ayrıca faydalanılır.
Raynaud hastalığı, kol ve bacaklarda simetrik olarak ortaya çıkan ağrı, üşüme ve uyuşma hissi, uçlarda morarma ile kendini belli eder. Bu hastalara, deri altı veya damardan kana ozon verilmesi şeklinde tedaviler önerilmektedir. Ozon sadece atar damar hastalıklarında değil toplar damar hastalıklarında örneğin varislerde de önerilen bir tedavi şeklidir.
Ozon tedavisinin dolaşım bozukluklarındaki başarısı çok sayıda tıbbi çalışma ile kanıtlanmıştır. Ozon uygulamaları bütün bu hastalıklarda klasik tedavilere ek olarak yani tamamlayıcı tedavi olarak kabul edilmektedir. Sonuç olarak ozonun, her çeşit dolaşım bozukluğunda kullanılabilecek seçkin bir tedavi alternatifi olduğu söylenebilir.
Ozon ve Anti-aging
Bilim adamlarının gençliği korumanın sırrını keşfetmek için uzun yıllardır yaptıkları yoğun araştırmalar sonucu son dönemlerde yeni bir yöntem ortaya çıktı.
“Anti-Aging” Bir başka deyişle ” geriye yaşlanma “.
Bu yöntemin hedefi, kişinin gençliğini uzun yıllar korumak ve dinç kalmasını sağlamaktır.
Büyüme ve gelişmenin tamamlandığı ergenlik çağından sonra doku veya organlar yıpranmaya başlar. İnsanlarda 3 çeşit yaş vardır.
1- Kronolojik yaş
2: Biyolojik yaş
3. Psikolojik yaş
İnsanlarda bu üç değişik yaş genelde birbirine paralel gitmez. Tüm dünyada 65 yaş ve üzeri nüfus giderek artmaktadır. ABD’de bu yaştakiler nüfusun % 14’ünü oluşturdukları halde sağlık harcamalarından aldıkları pay % 35’tir. Yaşanan krizlere rağmen Türk insanının ömrü son 35 yılda yaklaşık 19 yıl uzamıştır. 1960-65 yıllarında ortalama ömür 49.9 iken günümüzde 69.6 olmuştur. Bu oran kadınlarda 71.8 iken erkeklerde 67.1′ dir.
Erken yaşlanma nedenleri
Aslında yaşlanmak doğal bir süreçtir. Ama günümüzde başlıca sorun erken yaşlanmaktır. Erken yaşlanmanın bir çok nedeni vardır.
Hastalıklar
Damar sertliği (kolesterol ve trigliserid yüksekliği), hipertansiyon, bazı kas ve eklem hastalıkları(artrit ve artrozlar), şeker hastalığı, karaciğer, kalp, böbrek, hipofiz ve tiroid bezi yetmezlikleri erken yaşlanma nedeni olabilirler.
Yanlış beslenme
Yüksek kalorili, ürik asit, protein ve yağdan zengin besinlerle beslenme sonucunda hem kilo fazlalığı hem de erken yaşlanma ortaya çıkar.
Yanlış hayat tarzı
Yoğun iş ve ev yaşamı stresler, hareketi az bir yaşam tarzı, uyku sorunları olanlar erken yaşlanırlar. Anti-aging çalışmalarının olmazsa olmazı egzersizlerdir. Halbuki, yaşlıların ancak küçük bir kısmı düzenli egzersiz yaparlar. Hareketsiz kalınması durumunda; koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, şişmanlık, tip Il diyabet, kireçlenmeler ve osteoporoza zemin hazırlar. Egzersizlerin en kolay yolu yürümedir. Egzersiz sonucu kötü kolesterol ve trigiserid düzeyleri düşer. Bu egzersizler sadece fiziksel sağlığı geri getirmekle kalmaz ayrıca psiko-sosyal yapıyı da güçlendirir. Yapılan araştırmalarda, egzersizler ve düzenli yapılan bir takım sporların aşağıdaki bazı hastalıkların önlenmesi veya tedavisinde önemli rol oynadığı gösterilmiştir.
1- Ateroskleroz
2- Hipertansiyon
3- Şişmanlık
4- Şeker hastalığı
5- Osteoporoz
6-İskelet ve adale hastalıkları
Ayrıca alkol, uyuşturucu ve sigara kullananları da erken ihtiyarlık beklemektedir. Dikkat ederseniz bu alışkanlıkları edinenlerin birkaç yılda tanınmayacak hale geldiklerini en az 20-30 yaş daha yaşlı göründüklerini fark edebilirsiniz.
Çevre kirliliği
Çevremizde bizi erken yaşlandıran aslında o kadar çok neden var ki, örneğin soluduğumuz egzoz ve endüstriyel baca gazlarından, içtiğimiz ve yediğimiz her şeyin atık maddelerle bulaşmasına kadar birçok şey çevre kirliliği nedenidir. Atmosferdeki ozon tabakasının delinmesi eskiden yararları sayılmayacak kadar çok olan güneşin bile kanserojen olmasına yol açmaktadır. Besinlerimizde artık nerdeyse vazgeçilmez hale gelen sera ürünü sebze ve meyvelerdeki hormonlar da erken yaşlanma nedenlerinden biridir. Rafine edilmiş beyazlatılmış gıdalar ve marketlerde raf ömrünü uzatmak adına içine katkı maddeleri konulan gıdalarla beslenmek ileride bize çok pahalıya mal olacaktır.
Yaşlanmanın pek çok sebebi var, ama buna neden olan en önemli üç faktörü büyük ölçüde kontrol edebiliyoruz. Bunlar;
1- Serbest radikaller
2- Vücuttaki hormonların azalması
3- Sağlıksız yaşam koşulları
Nefes alıp verirken vücuda giren oksijen, aynı zamanda “serbest radikal” denilen, elektronlarını kaybetmiş zararlı maddelerin ortaya çıkmasına neden olur. Bir nevi egzoz gazı diyebiliriz. Serbest radikaller, buldukları dokularla birleşerek, onların fonksiyonlarını yapamaz hale getiriyor. Bu etki 30 yaşında başlar, 40’lı yaşlarda artarak ilerler ve 50’li yaşlardan itibaren dramatik bir şekilde çoğalarak giderek farkedilen bir yaşlanmaya ve beraberinde pek çok hastalığın ortaya çıkmasına neden olur. Tek hücreli organizmalar bile eğer serbest radikallere karşı savunma mekanizması geliştirmemiş olsalardı, hayatta kalamazlardı. Oksijenle yaşayan her organizma bu tehlikeyi etkisizleştirecek sistemlere sahiptir, ancak bunun etkin olabilme derecesi büyük farklılıklar gösterir.
Güçlü bir anti-oksidan sisteme sahip olmak, oksijene dayalı bir yaşam için en temel gereksinimdir.
Bedenimizde, serbest radikallerle savaşan üç aşamalı mücadele yöntemi vardır.
- Çeşitli enzimler: Bu enzimler serbest radikalleri uzaklaştırır veya bunların vücuda zararlı olan çıkıntılarını bir anlamda köreltirler. Glutatyon peroksidaz ve süperoksit dismutaz buna verilecek önemli örneklerdir.
- Biyomoleküller: Kendi elektronlarını vermek suretiyle serbest radikallerin elektron açlığını giderirler. Bu moleküller, serbest radikal etkisizleştiricileri olarak bilinir. Bunlar kendilerini feda ederek hücre içinde yaşamsal önem taşıyan moleküllere elektronlarını verirler. Örneğin vücut için çok yaralı bir biyomolekül olan E vitamini, müthiş bir açlık içinde bulunan bir serbest radikali doyurmak için bir elektronundan vazgeçer fakat böylece bir süre için aslında kendisi de bir serbest radikal haline gelir.
- Bazı vitamin ve antioksidanlar: Bu takviye güçler de kendilerini feda ederek işlev görürler. Eğer dış etkiler sebebiyle (sigara, kirli hava soluma, stres yoluyla) vücutta biriken toksik yükle yapılan mücadeleler yetersiz kalmışsa Bio-Oksidatif tedaviler sınıfına giren ozon tedavisi, bu yöntemlere ek olarak serbest radikalleri uzaklaştırmada önemli katkılar sağlayabilmektedir.
Anti-aging yöntemine göre, önemli olan ne kadar uzun yaşadığınız değil, bu yaşadığınız süreyi ne kadar kaliteli değerlendirdiğinizdir. Artık şunu biliyoruz ki gençliği uzatıp yaşlanmayı geciktirmek mümkün. İnsan ömrü ileriki yıllarda 120. yaş sınırlarını orta yaşlıların dinçliği ve zindeliğiyle zorlayacaktır. Bunu başarmak için yapmanız gereken, bilince dayalı sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemek ve Anti-aging uzmanlarının öğütlerini dinlemektir. İşte günümüzde bunlardan biri de ” ozon terapi ” dir. Yaşlı insanlarda yapılan ozon tedavisine
oldukça iyi yanıt alınır. Ozon sayesinde oksijenin dokular tarafından daha iyi kullanımı sağlanır, bağışıklık sistemi harekete geçirilir. Bunu takiben vücudun kendi antioksidanları ve serbest radikallere karşı savaşan diğer hücreleri de aktive olurlar. Hücreler tıpkı insanlar gibi solurlar. İşte bunun için hücre bunun için hücre seviyesindeki ortamda oksijen moleküllerinin bulunması şarttır. Yaşlanma nedeniyle uzun süredir yeterince oksijenlenemeyen hücreler ozon tedavisinden sonra artık işlevlerini daha yüksek oranda gerçekleştirebilirler.
Ozonun ayrıca beyindeki dolaşım bozukluklarında olumlu etkileri mevcuttur. Fizik kapasitede azalma, yürüme güçlüğü ve baş dönmesi gibi belirtilerle kendini gösteren bu gibi durumlarda ozon tedavisinin tedavi edici etkilerine ilave olarak yaşam kalitesini önemli düzeyde arttırdığını söyleyebiliriz.
Deri Hastalıklarında ve Yaralarda Ozon Tedavisi
Ozon, mantar ve bakterileri yok edici özelliği nedeniyle, 100 yıl boyunca içme sularının arıtılmasında başarılı bir şekilde kullanılmıştır. Özellikle bakteriyel enfeksiyonlu ayaklarda, gövdede ve diğer mukozalarda mantar enfeksiyonlarına karşı ozon çok etkili bir tedavi yöntemidir.
Yatakta uzun süre yatmaya bağlı ortaya çıkan baskı yaraları (dekubitus ülserleri), bacaklarda ortaya çıkan ciddi yaralar (ulkus kruris), şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları ozon tedavisinin temel uygulama alanlarından biridir.
Çeşitli nedenlere bağlı cilt allerjileri, ekzamalar ozon tedavisine adaydırlar. Ayrıca ameliyat sonrası zor iyileşen yaralar ve yara izlerinde ozon önerilmektedir. Mikropsuz ve temiz yaralar elde etmek için ozonun dezenfektan özelliğinden, diğer deyişle bakterisid ve fungisid etkisinden yararlanırız. Bu gibi açık yaraların mekanik temizliğinden sonra düşük dozda fakat uzun süre ozon
uygulayarak iyileşme süreci hızlandırılabilmektedir. Ayrıca bazı cilt hastalıklarında da önemli düzelmeler görülebilir. Sedef hastalığı, inatçı sivilceler, nörodermit’ler buna örnek olarak verilebilir. Cilt hastalıklarında ozonu sadece damardan alınan kana ozon ilave etmek suretiyle değil dışarıdan ozonlu sular sürülerek veya özel kese içerisinde sorunlu deri bölgesine ozon gazı vermek şeklinde de uygulamak mümkündür.
Akciğer Hastalıklarında Ozon Tedavisi
Hava ve çevre kirliliği ile sigara kullanılması, akciğer hastalıklarını tırmandırmaktadır. KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) buna örnektir ve günümüzde bu hastalık inanılmaz sayıda kişinin sarunudur.
Ayrıca göğüs kafesinin genişlemesi olan amfizem ve bronşların krizler halinde daralarak nefes darlığı çekilmesine yol açan astım da ozon tedavisi gereksinimi olan hastalıklardır.
Astımlı hastaların da ozon tedavisinden sonra rahat nefes alıp aktif yaşamlarına kısa zamanda geri dönmeleri mümkün olabilmektedir. Ozon, bu amaçla cilt altına, damardan hatta soluma yoluyla da verilebilmektedir.
Akciğer tüberkülozu ekonomik ve sosyal sorunların ağırlaştığı durumlarda hortlayan bir hastalık olup yine klasik tedavi yöntemlerine ek olarak bu hastalıkta da tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak ozon önerilebilir.
Huzursuz Bacak Sendromunda Ozon Terapi
Çağımızın hastalıklarından biri olan “Huzursuz Bacak Sendromu” tedavisinde ozon etkin yöntemlerden biridir. Bu uygulama sayesinde gece uykularından uyanan ve bir türlü uykuya dalamayan hastaların rahatladıkları izlenmektedir. Diğer tedavi yöntemlerine ek olarak ozon uygulanmasıyla, hastaların ayaklarındaki istemsiz hareketler azalmakta ve böylece günlük yaşam kalitelerinde belirgin düzelmeler olmaktadır.
Huzursuz bacak sendromu nedeniyle sinema, tiyatro ve konserlerde istemsiz olarak devamlı ayaklarını sallayan bu kişilerin hem kendileri bu durumdan mutsuzdur hem de sahnedeki sanatçının dikkatini dağıtabileceği korkusundan dolayı huzursuzdur.
Huzursuz bacak sendromunun nedenleri bazen bir başka hastalığın uzantısı olabilir. Diyabet, kanda demir eksikliği anemisi, depresyon giderici ilaçların uzun süre kullanılması
bunun nedeni olabilir. Bel fıtığı operasyonları sonrası, böbrek hastalığı, diyalize giren hastalarda ve Parkinsonlu kişilerde yine bu sendrom ortaya çıkabilir. Alkol kullanan kişilerde hatta gebeliğin 20. haftasındaki birçok kadında bu duruma rastlanabilir.
Huzursuz bacak sendromunun tedavisinde kişilere kötü alışkanlıklardan arınmış bir yaşam sürmesi önerilir. Sigara, kahve, alkol bırakılmalı, düzenli egzersiz yapılmalıdır. Hastaların bol su içmeleri, bacaklara sıcak-soğuk ardışık banyolar yapması ve sıkmayan rahat ayakkabılar giymesi önerilir. B12 vitaminleri verilmeli varsa demir eksikliği giderilmelidir. Yine bazı hastalarda vücutta dopamin eksikliği olabilir. Bu durumdan. kuşkulanılıyorsa bunun tespit edilip yerine konması gerekecektir.
Fibromiyaljide Ozon Terapi
Yoğun adale ağrıları, yorgunluk, uyku bozuklukları ile seyreden ve çok sık rastlanan bir hastalıktır. Amerikan verileri milyonlarca Amerikalının bu hastalığa tutulmuş olduğunu göstermektedir. Hatta bazı Amerikalı araştırmacılar bunun 10 milyona ulaştığını bildirmektedirler. ABD’ de ayaktan başvuran dahiliye hastalarının % 5.7′ sinde, romatizma polikliniklerinde ise % 10′ undan fazla kişide bu hastalığa rastlanır. FM, Amerika’ da romatizmal hastalıklar içerisinde osteoartroz ve romatoid artritten sonra en sık görülen üçüncü sıradaki hastalıktır. En çok doğurganlık çağındaki veya çalışma hayatındaki kadınlarda görülmesine rağmen çocuktan yaşlıya her yaşta hatta erkeklerde bile bu hastalık görülebilir. 10 kadına karşılık bir erkek yakalanır. Etnik yatkınlığı yoktur. Amerika’ daki bu orandan esinlenerek ülkemizde genel nüfusun % 2’sinde bir başka deyişle Türkiye’de 1.3 milyon insanda bu hastalık var diyebiliriz. Bu kadar sık rastlanan fibromiyalji hastalarının hemen birçoğunda enerjilerinin ve uzun süreli iş yapma kapasitelerinin azaldığı gözlenir. Hastalığın nedenlerinden biri olarak hücre seviyesinde yeterli oksijenlenmenin yapılamadığı söylenebilir. Adale spazmları hastaları bıktıracak kadar şiddetlidir. Olay sadece adalede değil neredeyse tüm vücuttadır. Yapılan tetkiklerde bunu izah edecek hiçbir değişiklik yoktur. Hastanın yaşam kalitesi ileri derecede bozulmuştur. Başlıca şikayetleri şöyle sıralayabiliriz.
Yorgunluk, bitkinlik: En sık rastlanılan ve farklı derecelerde değişken nitelikte bir yakınmadır. Hastalar bunu sanki enerjim çekilmiş gibi oluyor şeklinde tarif ederler. Hatta kol ve bacaklarıma beton bloklar bağlandı gibi şeklinde yakınmalar da az değildir.
Uyku bozuklukları: FM hastaları uykudan, sanki uyuyamamış ve ağır bir iş yaptıktan sonra dinlenmemiş olarak kalkarlar.
Geceleri sık sık uyanırlar. Uykuya çok kolay dalarlar fakat uyku laboratuarlarında yapılan araştırmalarda bu hastaların derin uykuya geçemedikleri (uykunun hızlı göz hareketleri evresinde problem söz konusu) EEG ile gösterilmiştir. Uykuda diş gıcırdatılması, istemsiz ko!, bacak hareketleri yapılması oldukça sıktır.
Sabah tutukluğu: Sabah yataktan kalkarken başlayan ve tüm vücutta uzun süre devam eden bir tutukluk halidir. Havanın nemindeki değişikliklerden etkilenir.
Baş ve yüz ağrıları: FM başlamadan önce de mevcut olabilen bu ağrılar FM’ nin başlamasıyla daha da artar. Olguların bir çoğunda migren veya gerilim tipi baş ağrısı olarak seyreder.
Hassas barsak sendromu (irritabl kolon): İshal ve kabız nöbetleri olabilir. Sık sık gaz çıkarmak veya geğirmek ve aniden gelen tuvalet ihtiyacı tipiktir. Karında gerginlik ve ağrılar olur. Bu durum bazen, bazı gıdalara karşı tepkisel olarak ortaya çıkabilir.
Uyuşma ve karıncalanmalar: Vücudun belli belirsiz yerlerinde ani gelip gidebilen tarzda derinin üzerinde sanki böcek dolaşıyormuş gibi hisler ortaya çıkabilir.
Soğuğa tahammülsüzlük: Eller ve ayaklarda daha belirgin olarak normalden fazla üşüme, soğukla karşılaşınca morarma hatta soğukla birlikte tüm ağrıların arttığından yakınırlar.
Psikolojik sorunlar: Çeşitli derecelerde psikolojik sorunları olan bu hastalar iç ve dış uyarılara karşı son derecede hassas kişilerdir. FM genellikle kendisinden veya çevresinden beklentileri fazla olan kişilerde görülür. Stresle baş edemeyen hastaların hastalığıdır bir ölçüde. FM’ li hastalarda çağımızın yaygın psikolojik sorunlardan biri olan panik ataklarda sık görülmektedir.
Huzursuz bacak sendromu: FM hastalarının % 31′ inde ayaklarda, hareket halinde veya istirahatte ayak uzatılsa bile bir hassasiyet huzursuzluk ve istemsiz hareketler görülür. Bazen bu duruma uykuda dahi rastlanır ve devamlı ayaklarını hareket ettiren bu hastaların şikayetleri yanındakilere rahatsızlık verecek boyutlara ulaşabilir.
Ağız ve göz kuruluğu: Buna neden olan diğer hastalıklarda görüldüğü gibi ortaya çıkan bu yakınmalar bazen hastaları çok rahatsız edebilmektedir. Bu durum hastaların yaklaşık %20 – 35’inde görülür.
Çene eklemi sorunları: FM hastalığı bazen temporo- mandibüler dysfoksiyon sendromu da denilen bir sorunla beraber seyredebilir (%25). Burada çiğnemede ağrı, ağzı açmakta güçlük, diş gıcırdatılması gibi sorunlar söz konusu olabilir.
Kaslarda krampların görülmesi: Hastalarda kol, bacaklar veya herhangi bir vücut kısmında zaman zaman değişik derecelerde, bazen tik şekline dönüşen atipik kramplar söz konusudur.
Adet öncesi gerginlik veya ağrılı adet görülmesi: Normalde görülenden daha fazla gerginlik söz konusu olabilir.
Ani idrara çıkma hissi: Mesanede beklenmeyen bir gerginlik sonucu hastalar süratle idrara çıkma ihtiyacı hissederler. Maalesef bazen de idrar kaçırmalar söz konusu olur.
Görme bozuklukları: Göz adalelerinin FM’ den etkilenmesi sonucu görmede denge kayması şeklinde anlatabileceğimiz bir problem ortaya çıkar. Bu hastalar araba kullanmada, kitap okumada sorunlar yaşarlar. Parlak ışıklı ortamlarda rahatsızlık çeken (fotofobi) hastalar bu tip ortamlardan kaçınma arzusundadırlar.
Deri bulguları: Deride kuruluk, renk değişiklikleri, kaşıntılar, parmaklarda aşırı terleme gibi sorunlar görülebilir.
Göğüs ağrısı: Göğüste atipik ağrılar, özellikle mesleki olarak belirli pozisyonlarda uzun süre çalışmak zorunda kalan hastalarda ortaya çıkan nefes almada batma hissi ve göğüste gerginlik olabilir.
İşte bu hastalara tedavi olarak egzersiz, hücreleri aktive edecek manyetik alan uygulamaları ve bazı ilaçlar önerilmektedir. Doğru soluk alma verme sanatı olan yoga gibi çeşitli meditasyonların yanı sıra özellikle ozon tedavisinin de önemli yararları olmaktadır. Tedavi yöntemi olarak, fibromiyaljide hassas ve ağrılı özel noktalar içerisine enjeksiyonlar yapılması, damardan alınan kana ozon-oksijen karışımı verildikten sonra tekrar aynı kanın hastalara geri verilmesi yöntemlerinden herhangi birisinin tercihi tedaviyi yapan hekimin kararına bağlıdır. Sonuçta diğer tedavi yöntemlerinin yanı sıra yapılacak ozon tedavisi de fibromiyalji hastalarında belirgin düzelmelere yol açmaktadır.
Kronik Yorgunluk Sendromunda Ozon Tedavisi
Çağımız hastalıklarının bir örneği de kronik yorgunluk sendromudur. Bu hastalıkta kişiler yorgunluk gerektirecek bir iş yapmadığı halde kendini yorgun hissetmektedir. Hatta o gün hiç hareket etmediği halde sanki tonlarca yük taşımış gibi kendini bitkin hissederler ve kesinlikle kıpırdayacak güçleri bile kalmamıştır.
Türkçe’de “Canlı Cenaze Sendromu” olarak tanımlanan bu hastalık son yıllarda her geçen gün daha çok sayıda insanı pençesine almaktadır. Tedavisi oldukça güçtür. Kronik yorgunluk sendromunda ozon önemli düzelmeler sağlayabilmekte ve hücre seviyesinden başlayarak vücutta hastalığın yol açtığı kötü etkileri anlamlı düzeyde silebilmektedir.
Stresle Mücadelede Ozon Terapi
Günlük yaşam mücadelesi, iş yoğunluğu, mesleki ve ailevi sıkıntılar, endüstriyel olarak hazırlanan gıda ürünleri, çevre kirliliği, nikotin, alkol, kahve, kötü alışkanlıklar, yanlış yaşam biçimi, hatalı beslenme, hareketsizlik, hastalık ve enfeksiyonların her biri yaşamımızda başlı başına bir stres nedeni oluşturmaktadır.
Tüm bunlara, normal yaşlanma süreci de eklenince insan vücudunun oksijen ihtiyacı gün geçtikçe fazlalalaşmaktadır. Oksijen yetersiz olduğunda organ ve hücrelerin çalışması aksar. Stresle yaşama alışkanlığına girmiş yani onun pençesine düşmüş kişilerde yapılacak ozon terapi, kanı oksijene doyurarak, dokulardaki oksijenasyonu arttırır. Oksijen, yaşamımızı sürdürmemiz için gerekli olan en önemli öğelerden biridir. Vücudumuzun her bir hücresi oksijene ihtiyaç duyar. Ancak hepimizin yaşamında zamanla oksijen alımında bir düşüş olmaya başlar ve beynimiz dahil vücudumuzda kullandığımız oksijen miktarında azalma meydana gelir.
Oksijen azlığı belirtileri
Oksijensizlik semptomlarının başında, baş ağrısı, bitkinlik, yorgunluk, çalışma gücünün zayıflaması, yaşam sevincinin azalması vardır. Doğal olarak bunun sonucunda, hayati önem taşıyan bazı organların yıpranmasına ve erken yaşlanmaya yol açmaktadır. Bizi oksijensiz bırakan nedenlerden bazıları:
- Kötü nefes alma (kronik bronşit astım gibi)
- Rafine edilmiş gıdaların fazla tüketilmesi (başta beyaz şeker, beyaz ekmek ve çeşitli cips benzeri ürünler),
- Sigara içilmesi
- Egzersiz yapılmaması
- Çevre kirliliği olan yerlerde yaşama mecburiyeti
- Karbon monoksit zehirlenmesi (Büyük şehirlerde yaşayanlar egzoz gazlarından etkilenirler.)
- Çevredeki doğal oksijenin azalması.
Diş Hekimliğinde Ozon Tedavisi
Diş hekimliğinde ozon çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Bunlar içerisinde en göze çarpanları şöyledir. Kanal tedavisinde ek tedavi olarak, çene cerrahisi girişimlerinden önce ve sonra, ağız içi ve diş eti yaraları ve ağız kokularında ” parodontose” ve çeşitli nedenlere bağlı ağız kuruluğunda ozon terapi tercih edilmektedir. Uygulamalar ozonlu su ile gargara yapılması veya içilmesi bazen de ağız içinde sorunlu bölgeye lokal olarak ozon gazı üflenmesi şeklinde olabilmektedir.
Kireçlenmeler ve Romatizmalarda Ozon Terapi
Romatizmalar, iskelet veya kas sisteminde ağrı ve fonksiyon kısıtlılığı ile seyreden hastalıklardır. Bu hastalıklarda ozon uygulaması fizik tedavi ve diğer tedavi yöntemlere (ilaç, egzersiz vb) ek olarak tamamlayıcı amaçlarla kullanılmaktadır.
İltihaplı eklem hastalıklarının daha başlangıç dönemlerinde yani kemik ve eklemlerde ileri şekil bozukluklarının henüz ortaya çıkmadığı durumlarda, yapılan ozon tedavisine olumlu cevaplar alınmaktadır.
Tedavi amacıyla ya hastadan kan alıp içerisine ozon katarak hastaya geri verme yöntemi ya da eklemlerin içine ozon enjeksiyonu yapılması söz konusudur. Burada ozonun tedavi edici etkisi, kemik ve kıkırdak metabolizmasının aktive edilmesi, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin yanı sıra ayrıca iltihap giderici (anti-enflamatuar) özelliğinden kaynaklanmaktadır. Omuz – el sendromu, omuzda hareketin tamamen kısıtlandığı romatizmal bir hastalıktır. Birçok tedavi yöntemine dirençli olan bu hastalıkta omuz aralığına yapılacak ozon injeksiyonları ağrı ve özellikle hareket kısıtlılığında parlak sonuçlar alınmasını sağlayabilir. Trigeminal nevralji yüzde çok şiddetli ağrılı tikler ve kasılmalarla kendini gösteren inatçı bir hastalıktır. Aynı şekilde çok küçük iğneler kullanılarak lokal uygulamalar yapılabilir. Kırık iyileşmesi bazı hallerde istenilen sürelerde gerçekleşemez. Bu gecikme durumlarında diğer çözümlerle beraber kullanılan ozon da yararlı sonuçlar alınmasını sağlar.
Omurgadaki kireçlenmeler hareket sistemi hastalıklarında en sık rastlanan kireçlenme türü olup diğer tüm kireçlenmelerde olduğu gibi burada ozon yapılan klasik tedavi yöntemlerine ek olarak önerilen yeni kuşak tedavi yöntemleri arasında yer alır.
Ürogenital Hastalıklarda Ozon Tedavisi
Çeşitli Ürolojik hastalıklarda deri altına enjeksiyon, otohemoterapi (kanın alınıp içerisine ozon katıldıktan sonra hastaya yeniden verilmesi) hatta lavaj yoluyla bile ozon tedavisi yapılabilir. Kronik sistitler, ureterit ve inatçı prostatitlerde diğer tedavi yöntemlerine ek olarak ozon uygulamasına başvurulabilir. Ozon tedavisi erkeklerde sıkça görülen cinsel fonksiyon bozukluklarında tercih edilen seçkin uygulamalardan birisidir.
Göz Hastalıklarında Ozon Tedavisi
Gözlerde, yaşlılıkta dolaşım bozukluklarına bağlı olarak bazı atrofik ve dejeneratif değişiklikler olmaktadır. Retina görmenin sağlandığı önemli bir bölgedir. İşte burada yaşlılıkta göz sinirinin tahribine kadar giden çeşitli derecelerde bozukluklar olabilmektedir.
Siena Üniversitesinde yapılan bir çalışmada, ozon uygulamaları sonrası ortalama 6 ay sonra görme kapasitesinde ve keskinliğinde önemli iyileşmeler olduğu gösterilmiştir.
Kanser Hastalıklarında Ozon Tedavisi
Yüzde özellikle dudaklarda ve vücutta oluşan virüslere bağlı hastalıklarda ozon tedavisi genelde olumlu sonuçlar vermektedir. Dudak uçuğu (herpes labialis), sık tekrar eden ve hastaları oldukça rahatsız eden bir virüs hastalığıdır. Diğer tedavi yöntemleriyle birlikte ozon bu hastalıkta tamamlayıcı bir tedavi şeklinde kabul edilmelidir. Burada uçuklu bölgeye ozonlu su kompresleri sürülmesi veya ozonlu kan transfüzyonu şeklinde iki çeşit uygulama da yapılabilmektedir.
Virüslerden Kaynaklanan Hastalıklarda Ozon Tedavisi
Kanser hastalarında tamamlayıcı bir tedavi olarak ozon tedavisi ile başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Burada ozon bağışıklık sistemini aktive ederek etkisini göstermektedir. Ozon uygulanan kanserli hastalarda vücudun savunma hücreleri (lenfositler, yardımcı ve baskılayıcı hücreler, natural killer hücreler, sitokinler) aktif hale gelirler. Örneğin, vücudumuzda bulunan başlıca bağışıklık hücrelerinden sitokinler interferon içermekte olup, ozon uygulaması sonucu çeşitli biyolojik reaksiyonlar başlar. Bunun sonucunda bağışıklığın ilk basamağı olan haberci proteinlerin üretimi giderek aktifleşir.
Böylece ozon, vücudun yabancı hücrelere karşı direnişinin baş aktörleri olan kendi interferon ve interlökinlerinin giderek daha fazla oranda üretilmesini sağlar. Ozonlanmış kanın hastaya verilmesiyle, başlayan bağışıklığın aktivasyonu ile beraber aynı zamanda vücudun genel direncinin ve zindeliğinin artmasına da katkıda bulunur.
Hepatitlerde Ozon Terapi
Hepatit A diğerlerine göre daha çabuk iyileşebilirken, virüsün diğer şekli olan hepatit B kronik bir seyir gösterir. Burada klasik tıbbi tedavi metodlarına ilave olarak, ozonlu kanın damardan ya da rektal yolla ozon ve oksijen gazının birlikte kontrollü bir şekilde verilmesi ile başarılı sonuçlar alınmıştır. Ayrıca kuluçka süresi çok uzun süren ve kronikleştiği dönemde ancak bir karaciğer hastalığı olduğu anlaşılan hepatit C hastalığında da benzer yöntemler uygulanabilmektedir.