- Şubat 13, 2024
- Web Yayın Kurulu
- Comment: 0
- Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Sağlık Rehberi
AĞRILARA PAYDOS
FİZİK TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Son yüzyıldan bu yana kireçlenme ve çeşitli romatizmalarda en revaçta olan tedavilerden biri fizik tedavi olmuştur. Fakat halen halk arasında fizik tedavi ilk yapıldığı yıllardaki şekliyle hastaları buram buram terleten ve kolayca üşütmeye yol açabilen bir sıcak tedavi olarak görülmektedir. Halbuki günümüzde sıcağın tersine bazı durumlarda soğuk tedaviler yapılmaktadır. Ayrıca bugün uygulamalar; hasta tarafından sıcak-soğuğun hiçbir şekilde olumsuz olarak hissedilmediği elektronik uygulamalar şekline dönüşmüştür. Kuşkusuz “sıcak tedavi ” halen terk edilmemiştir. Zira ağrılı eklemler sıcak uygulamasıyla rahatlar, spazmlı kaslar gevşer. Sıcak banyoya, duşa, küvete veya saunaya girmek sizi rahatlatabilir. Kuşkusuz kurallarına uygun olmak kaydıyla bu uygulamalar yapılabilir.
Biz bu amaçla infraruj lambaları, özel sıcak paketler (hot pack), sıcak parafin gibi ” yüzeyel Isı ” uygulamaları ve bunun yanı sıra bazı derin dokulara inebilen ve bu nedenle “derin isi tedavisi” olarak isimlendirilen bazı farklı uygulamalar yapmaktayız. Bunlar; elektronik olarak üretilmiş derinlere kadar inebilen bir sıcak tedavi türevi olan kısa dalga diyatermi ve radar, yüksek frekanslı ses dalgaları olan ultrason gibi tedavilerdir.
1-İNFRARUJ IŞINLARI
Isınan cisimler infraruj ışınları (kızıl ötesi) yaymaya başlarlar. Günümüzde bu prensiple çalışan termal kameralar yardımıyla canlıların yerleri saptanabilmektedir. Yüzyıllardan beri ısının tedavi maksadıyla kullanıldığı dünyada, bunu daha modern anlamda tıpta kullanma fikri 1800’lü yılların sonlarında başlamıştır. 1920’lerden sonra daha bilimsel ve teknik olarak tasarlanmış infraruj aletleri kullanılmaya başlamıştır.
Etki mekanizması: İnfraruj ışınlarının vücutta meydana getirdiği etki sadece sıcaklıktan ibaret olmayıp bununla başlayan ayrıca bir biyolojik etkinin de olduğu unutulmamalıdır. Bunlar; uygulandığı alanda damarlarda genişleme çevre sinir uçlarında uyarılma, biriken toksinlerin terleme ve böbrekler yoluyla atılması ve sorunlu dokuların kendilerini tamir kabiliyetinde artma şeklinde özetlenebilir.
Kullanıldığı hastalıklar: Eklem dışında ve iltihapsız eklem romatizmalarının çok ağrılı ve alevli seyreden başlangıç dönemlerinin haricinde infraruj uygulanabilir. Düşme, çarpma, kaza gibi travmaların akut dönemlerinden sonra ve kireçlenmelerin yine alevlenme göstermeyen dönemlerinde, adalelerin ağrılı spazmlarında oldukça etkin sonuçlar almak mümkündür. Bel ve boyun fıtığı başta olmak üzere çeşitli omurga hastalıklarında gerek yalnız başına gerekse diğer tedavi işlemleriyle beraber ve genellikle onlardan önce infraruj uygulamaktayız.
Ayrıca masaj, traksiyon, maniplasyon gibi yapılacak bir tedavi öncesinde hastanın adale ve eklemlerini gevşeterek diğer tedavilere hazırlamak için infraruj ışınlarına başvurmaktayız.
Kullanılmayacağı alanlar: Bazı hastalıklarda infaruj ve benzeri sıcak uygulamalar yapılmamalıdır. Mikrop kapmış ve açık yaraların üstüne, sıcaklığa tepki veren bünyelerde, çok yüksek tansiyon ve kalp hastalıklarında, kanserli bölgelerin üzerine, lokal his kusurları ve damar dolaşım bozukluğu olan hastalara uygulanmamalıdır.
Uygulama şekli: İnfraruj ışınları üreten cihazlar hastadan en az 30-40 cm. uzaklıkta olmalıdır. Tedavi için verilen sıcaktan rahatsız olunması, aşırı terlenmesi veya aksine hiç hissedilmeyecek düzeyde oluşu bir yanlışa işaret eder. Hastaların bu sırada hoşa gidecek tatlı bir sıcaklık hissetmeleri ideal olanıdır. Tedavi süresi 15-25 dakika arasında olmalı uygulama bittikten sonra ortam uygun değilse hasta örtülerek korunması sağlanmalıdır. Uygulama seanslar halinde ortalama 15-20 defa olabilir.
2- SICAK PAKETLER (HOT PACK)
Doğal olarak yine infraruj içeren çeşitli şekillerde hazırlanmış sıcak paketler fizik tedavide yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu kullanım değişik şekillerde yüzyıllardan beri devam etmektedir. Eskiden termofor denilen sıcak lastik paketler gibi değişik nesnelerden yapılmış ama içerisindeki sıcaklığı nispeten uzun süre muhafaza eden çeşitli uygulamalar söz konusuydu. Şimdi içine silikat jeli doldurulmuş bazı plastik ya da su sızdırmayan kumaş torbalar içi sıcak su dolu olan kaplarda yeterince ısıtılır. İçindeki kimyasal madde ısının uzun süre kaybolmadan torbada kalmasını sağlar. Bu sıcak paketlerin tıpkı infaruj lambaları gibi etkileri daha yüzeyel dokularda kalacaktır. Buna rağmen ağrının kontrol edilmesinde yardımcı olur, adaleleri gevşetir ve hastaları oldukça rahatlatır. Yine yapılacak diğer tedaviler öncesi uygulanarak onların (traksiyon, egzersiz, masaj vb.) daha verimli sonuçlar alınmasını sağlayabilir.
Uygulanmadığı alanlar: Bu işlem infraruj ışınlarından farklı olmadığından kullanılma alanları ve yasaklandığı yerler de aynı şekildedir.
Uygulama şekli: Uygulama süresi 10-30 dakika arasındadır. Toplam seans 15-20 defa olabilir. Ayrıca cilt üzerine bırakılan bu paketin üzeri havluyla örtülerek sıcak uygulamanın azalmadan daha da uzun süre devam etmesi amaçlanır. Kuşkusuz dayanılmayan sıcaklıklar ciltte bazı yanıklara ve tedavini aksamasına yol açabileceğinden bundan kaçınılması gerekmektedir.
3-PARAFİN TEDAVİSİ
Isıtılan su mevcut sıcaklığını çok uzun süre devam ettiremez. Bu nedenle ısısını daha uzun süre devam ettirebilen bir madde olan parafini tedavide kullanmaktayız. Yüzyıllardan beri bu veya buna benzer ısıtılmış ve sıcaklığını muhafaza eden maddeler tedavi amacıyla kullanılır. Bazen içine farklı maddeler katılarak etkenlik artırılır. Fango uygulamaları (yapay çamur) ve doğal çamur tedavisi de benzer şekillerde etkisini gösterir.
Etki mekanizması: Parafinin ısısının tedavi etkisi diğer sıcak uygulamalardan farklı değildir. Hücre seviyesindeki dolaşımı arttırmak bu suretle dokuların kendini yenilemesine imkan vermeyi sağlayan bir tedavidir.
Uygulama şekli: Isıyla eriyik hale gelen bu madde ile doldurulmuş bir kabın içerisine el ayak gibi dokuların batırılmasıyla yapılan bu tedavide meydana gelen ısıyı muhafaza etmek için bir eldivenle sarmak gerekir. İşlemler sırasında ortaya çıkan eli veya ayağı sarmalayan katmanlar işlem bittikten sonra çıkarılır. Çok kez yeniden kullanılması amacıyla erimesini sürdüren kazanın içerisine bırakılır.
Kullanıldığı hastalıklar: Tedavisinde parafini en çok tercih ettiğimiz hastalık el parmaklarında rastlanan kireçlenme (Heberden artrozu) hastalığıdır. Bunun dışında yine el ve ayaktaki iltihapsız eklem, adale ve bağ dokusu romatizmaları batırmak suretiyle yapılan parafin tedavisinin başarıyla uygulandığı hastalıklardır. Sürme şeklinde uygulanan parafin ise daha geniş alanlarda yapılacak tedavilerde veya bir sonra yapılacak tedavilere hazırlamak için tercih edilir.
Kullanılmayacağı alanlar: Parafin iltihaplı eklem romatizmalarının aktif dönemlerinde yapılmamalıdır. Bunun dışında açık yaralarda, tümörler ve damarsal bazı hastalıklarda uygulanmaz.
4- ULTRAVİYOLE IŞINLARI
Genel olarak güneş bir ultraviyole (mor ötesi ) ışını kaynağıdır. Gerçi bizim tedavide kullandığımız biraz farklı elektromagnetik dalga boyundadır ama temel etki işlevleri tamamen birbirine benzer. Güneş ışınlarının insan organizması üzerine yararlı etkileri asırlar önce gözlenmiş olduğundan bunun olmadığı şartlarda yapay olarak nasıl oluşturulacağı uzun çalışmalardan sonra ortaya çıkmıştır. Nitekim bunun için 20.yüzyılın ilk çeyreğine gelmek gerekmiştir.” Güneş giren eve doktor girmezmiş “özdeyişi gereği bu imkandan yoksun olan ülkelerde sadece tedavi amacıyla değil yapay güneşlenme amacıyla da kendine geniş bir uygulama alanı bulmuştur.
Etki mekanizması: Bu ışınların vücuttan içeri doğru girme yeteneği oldukça sınırlı bir alandadır. Birkaç milimetreden fazla olmayan bu geçiş en ufak bir engeli bile aşamaz. Kumaşlardan, kağıttan hatta camdan bile geçemez. O yüzden camın arkasından gelen güneşin tedavi edici değeri yoktur. Pencere camlarından geçen sadece güneşin sıcaklığıdır. Cilde gelen ultraviyole ışınları fotokimyasal bazı olayları başlatır. D vitaminin ön maddesiyle karşılaştığında onu vücut için gerekli olan vitamin D’ye dönüştürebilmektedir. Kuşkusuz bu işlemin uzun sürmesi fayda değil ciddi zararlar meydana getirebilmektedir. Başlangıç dönemi eritem olarak isimlendirilen bu durumun ilerlemiş haline güneş yanığı denilir ki, nadir de olsa bu nedenle yaşamını yitirenlerin olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle tedavi amacıyla yapılan uygulamalarda cihazın eritem meydana getiren dozunun her hasta için ayarlanması şarttır. Zira cihazların ışın gücü farklı ve her hastanın ultraviyole ışınlarını kabul edebileceği cilt yapısı birbirinden farklıdır. Bu işlem sırasında cilt dokusundaki pigmentasyon olayı istenmeyen bir sonuç olmakla beraber sadece bu amaçla yani bronzlaşma için ultraviyole uygulamaları yaptıran çok kişi vardır.
Bunun dışında bazı kan hücrelerinin sayı ve etkenliğinin artmasında, ortamdaki mikropların öldürülmesinde ve bağışıklık sisteminin aktive olmasında önemli katkılar sağlamaktadır.
Kullanıldığı hastalıklar: Kalsiyum ve kemik metabolizması ile ilgili hastalıklarda ultraviyole seçkin bir tedavidir. Osteoporoz (kemik erimesi), çocuklarda görülen raşitizm ve Paget hastalığında kullanılmaktadır. Sedef hastalığında özel ultraviyole üreten araçlar (PUVA) tedavinin önde gelen bir şeklidir. Çeşitli kronik hastalıkların nekahat dönemlerinde, bazı kireçlenme ve romatizmalarda, nadir rastlanan bazı cilt hastalıklarında tercih edilmektedir. Yüksek dozla fakat lokal olarak uygulanarak bazı sinir ucu rahatsızlıklarında, inatçı siyatiklerde, kapanmayan yaralarda ve uzun süre yatakta yatma sonucu oluşan baskı yaralarında ultraviyole çok başarılıdır. Ameliyathanelerde ortamı sterilize etmek amacıyla ve içme sularının temizlenmesinde kullanılır. Bronzlaşma amacıyla kullanımı ise en yaygın olanıdır.
Kullanılmayacağı alanlar: Aktif akciğer tüberkülozu, ağır böbrek karaciğer ve kalp yetmezlikleri, tiroid bezinin aşırı çalışması, lupus eritematozus isimli bir ilerleyici romatizmal hastalıkta, kontrol edilemeyen diyabetlerde ve bazı farklı cilt hastalıklarında ultraviyoleden kaçınmak gerekir.
Ayrıca tedavi amacıyla kullanılan bazı ilaçları alanlar, ultraviyole ışınlarından bir başka deyişle güneş ışınlarının altında dolaşmaktan menedilmelidir.
Uygulama şekli: Ultraviyole ışınlarının tedavi amacıyla kullanılacağı her hastada uygulamadan önce ışına toleransın ölçülmesi şarttır. Ancak bundan sonra sağlıklı bir çalışma yapılabilir. Başlangıç tedavi süresi her gün artırılarak 10 günde istenen düzeye ulaştırılır. Tedavi adedi ortalama 10 ila 20 defa olabilir. Tedavi sırasında uygulama yapılacak alanın çıplak ve olabildiğince kuru olmasına dikkat edilmelidir.
5- LAZER IŞINLARI
Tıpta lazerin kullanılması son 40 yıldan beri gündemdedir. Gücü artırılmış bu ışınlar sadece tıpta değil teknolojinin birçok evresinde kullanılmakta ve her geçen gün geliştirilmektedir. Birçok farklı ışını tek bir dalga boyu içerisine yükleyerek ve enerjisini müthiş düzeyde arttırarak elde edilen lazer ışınlarıyla çalışan silahlar bile vardır. Gelecekte bu ışın hem değişik alanlarda kendisinden bahsettirecek hem de tıpta yeni gelişmelere yol açacaktır.
Etki mekanizması: Hücrelerin metabolizmalarında olumlu değişiklikler yaparak kendi kendilerini onarma yeteneğini sağlamakla beraber uygulama alanlarında sinir uçlarında kısa zaman içerisinde bazı değişimlerin meydana gelmesine yol açmaktadır.
Kullanıldığı hastalıklar: Bugün için hem bazı hastalıkların tanısında hem de tedavisinde kullanılan bir yöntem olan lazer aynı zamanda fizik tedavi amacıyla da kullanılmaktadır. Sinir uçları seviyesinde çalışma yapılması gereken hastalıklarda, akupunktur tedavisinde, estetik amaçlarla lazere başvurmaktayız. Göz tedavisinde, bazı beyin ameliyatlarında gerekli önlemleri alınmış ve oldukça etkili tedavi cihazları kullanılmaktadır.
Uygulama şekli: Fizik tedavide kullanılan lazerler daha düşük güçte olsalar bile, bu ışınları kullanırken gözün zarar görmemesi için hem hastanın hem de doktorun kullanacağı özel gözlüklere gereksinim vardır. Lazer infekte ve açık yaralarda, iltihaplı romatizmalarda, travmaların akut dönemlerinde kullanılması sınırlanmıştır.
6- ULTRASON TEDAVİSİ
Ultrason 1930’lu yıllarda keşfedilen ve 50’li yıllarda daha da geliştirilen bugün ise tipta hem tanı hem de tedavide vazgeçilemeyen bir yöntem olmuştur. Aslında ultrason yüksek titreşimli bir ses dalgasıdır. Normalde kulağımız saniyede 20.000’e kadar olan titreşimleri duyabilir. Bunun üzerindeki sesleri duyamayız. Fakat 50.000’e kadar olan yüksek titreşimli sesleri hayvanlar algılayabilir.
Bu yüzden bazı tehlikeleri hatta depremi daha önceden hissetmeleri mümkündür. Elektrik akımları gönderilen bir kristalin titreştirilerek ultrasonik seslerin üretilmesi söz konusudur. Bazı kristallerin bu özelliğine piezzo-elektrik özelliği denilir. Ses dalgaları bulunduğu ortamın özelliğine göre bir yayılma gösterir. Katı maddelerde bu daha hızlı, suda az, havada ise en yavaş iletim vardır. Havada sesin yayılma hızı 340 metre/saniyedir.
Etki mekanizması: Ultrasonun hem ortamda meydana getirdiği titreşim sırasında oluşan ısı, hem de bundan bağımsız olarak ortaya çıkan birçok biyolojik etkisi vardır. Bu titreşim bazen o denli artabilir ki ortamdaki bir sıvının mikronik düzeylere ayrışmasına ve buharlaşmasına neden olabilir. Bu amaçla havanın nemini yüksek tutan ultrasonik prensiple çalışan aygıtlar vardır. Kuşkusuz insan vücudunda bu denli titreşimin arttırılması uygun değildir. Kaldı ki katı ortamlardan geçerken bu özellik istenildiği düzeye kadar indirilerek tedavi etkisi alınabilmektedir. Kan hücreleri başta olmak üzere ultrason uygulamasından sonra oluşan hücresel aktivasyon, damarların kendini genişletmesine ve lokal olarak bağışıklığın artmasına yol açacak bir metabolik hızlanmayı başlatır. Böylece, sadece hücresel düzeyde oksidasyonu artırmakla kalmaz, damar dolaşımını arttırarak hastalanmış dokuların kendi kendini tamir etmesi sürecini hızlandırır. Sinir uçlarına etki ederek ağrı duyusunun daha az algılanmasına, adalelerin gevşemesine ve daha önce çeşitli nedenlerle beslenme güçlüğü çeken doku ve organların daha verimli çalışmasına yol açarak hastayı rahatsız eden çeşitli sorunları en aza indirger. Diğer dokuları daha hızlı geçerek kemiklerde yoğunlaşabilmesi bunlara yönelik tedavi alanlarını da genişletmektedir.
Kullanıldığı hastalıklar: Başta çeşitli adale ve eklem hastalıklarını söyleyebiliriz. Fibromiyalji, ağrılı adale spazmları, travma veya ameliyat sonrası dokularda meydana gelen şekil bozuklukları, çeşitli eklem kireçlenmelerinde ve elde meydana gelen Dupuytren kontraktürü olarak isimlendirilen bir romatizmada etkin şekilde kullanılmaktadır. Ayrıcal romatizmaların iltihaplı olmadığı dönemlerde,
Südek atrofisi (genellikle sıkmış alçılardan sonra başlayan kemik ve adalelerde erimeye yol açan ilerleyici bir hastalık) sinir dokularındaki çeşitli bozukluklarda (nörit, nöropati vb) tercih edilir. Bel ve boyun fıtığı başta olmak üzere çeşitli omurga hastalıklarında ve özellikle bambu hastalığı olarak isimlendirilen ankilozan spondilit’li hastalar da ultrasondan çok yararlanırlar.
Kullanılmayacağı alanlar: Bacaklardaki damar dolaşımının bozulduğu alanlara, romatizma ve kireçlenmelerin akut ve iltihaplı dönemlerinde, açık ve enfekte yaralarda, kanserli dokular üzerine ultrason uygulanmaz. Bazı iç organlar civarına ultrason uygulamaktan kaçınmak gerekir.
Uygulama şekli: Ultrason aygıtlarında bu gücü iletmeye yarayan başlıklar vardır. Giderek küçülen ve yetenekleri arttırılan bu başlıklar terapist tarafından sorunlu dokular üzerinde elle gezdirilerek uygulanır. Uygulama sırasında ses dalgalarının hastalıklı dokular arasındaki ideal iletişimini sağlamak için silinebilen jeller kullanmaktayız. Bazen el ayak parmakları gibi dokularda uygulama zorluğu olması nedeniyle su dolu bir kap içerisinde de bu bölgelere ultrason yapmaktayız. Tedavi süresi her seferinde 8-15 dakika arasında değişir. Bunun süresi ve akım şiddetini uygulanacak yeri ve başlığın dolaştırılma tarzını hekim belirler. Toplam seans adedi ortalama 15-20 defadır.
7-KISA DALGA VE RADAR TEDAVİSİ (DERİN DİYATERMİ)
Bu amaçla dalga boyları birbirinden farklı fakat uygulama şekilleri birbirine benzer iki değişik tedavi yapılmaktadır. 20.yüzyılın başlarında Tesla ve d’Arsonval tarafından bulunmuş bu uygulama geçen zaman içerisinde daha geliştirilerek etkin bir fizik tedavi uygulaması haline getirilmiştir. Elde edilen elektromagnetik dalgalar özel başlıklar halinde istenilen dokuya tatbik edilirler. Hemen hemen vücudun birçok bölgesine uygulanmaktadır.
Kısa dalga diyatermi: Dalga boyları 6-11 metre, frekansı 30-50 megasikl arasında olan bu tedavinin en önemli özelliği birçok dokuyu atlayarak daha derinlerde bulunan dokularda yoğunlaşabilmesidir. Uygulama sırasında ortamda oluşan ısıya bağlı olarak termal ve ayrıca isının etkisinden bağımsız biyolojik etkileri söz konusudur. Isı artışı küçük kapiler damarların genişlemesini, bu da beslenmesi bozulan dokuların kendini tamir kapasitesinde artışı sağlamaktadır. Bu şekilde birçok hastalığın tedavisi mümkün olmaktadır.
Radar (mikrodalga) diyatermi: Dalga boyu oldukça kısa (12-69 cm) olan bir elektromagnetik tedavi yöntemidir. Diğer yöntemin kullanıldığı yerlerde kullanılmakla beraber etkisi nispeten daha yüzeydeki dokulardır.
Kullanıldığı hastalıklar: Kronik bazı iltihapların tedavisinde diyatermi faydalı sonuçlar vermektedir. Bu nedenle kronik sinüzit, kadınlarda yumurtalık iltihapları, kronik prostatit gibi yapılan tedavilere rağmen direnen hastalıklarda kısa dalga ümit verici sonuçlar vermektedir.
Her çeşit kireçlenmenin ve iltihapsız romatizmaların tedavisinde oldukça etkin sonuçlar alınmaktadır. Kullanılmayacağı alanlar: Akut iltihaplı hastalıklar, bakteriyel enfeksiyonlar, tüberküloz ve kanserli dokular üzerine yapılamaz. Açık yaralar, his kusurları, damar tıkanıklıklarında uygulanmamalıdır.
Uygulama şekli: Radar uygulaması alçı üzerinden yapılamaz. Uygulama yeri ıslak olmamalıdır. Ayrıca her iki diyatermi yönteminde de uygulama sırasında çevredeki madeni nesneler uzaklaştırılmalıdır. Süre 10-20 dakika seans adedi de 15-20 defadır. Elektrotlar hastanın ağrılı bölgesine göre seçilir.
8- ELEKTROTERAPİ
Değişik tipte elektrik akımları tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Eskiden kullanılan birçok akım çeşidi terkedilmekle beraber yeni bulunan akımlar fizik tedavi amacıyla başarıyla hastalara uygulanmaktadır. Her geçen gün daha etkin bir akım şekli veya akım şekillerinin kombine kullanımı söz konusu olmaktadır. Hastalığın çeşidine, hastadaki sorunun yeri ve büyüklüğüne göre elektrik akımlarının tercihleri yapılmaktadır.
a) Galvano-faradi ve diyadinami akımları: 1789 tarihinde Galvani tarafından yapılan bir deneyle başlayan elektrik akımlarının canlılar üzerinde etkisini ortaya koyan bu serüven her geçen gün gelişerek günümüze kadar devam etmiştir. Tedavide kullanılan ilk akımlar doğru akım olarak nitelendirilen salınımsız akımlardır. Uzun yıllar bu amaçla oldukça büyük piller kullanılmış fakat zamanla geliştirilerek şehir cereyanları ile de bu akımlar elde edilmiştir. Uygulama yerinde kırmızılık (hiperemi) ile kendini gösteren bir reaksiyon meydana getiren galvanik akımlar 1920’li yıllardan itibaren çok yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Günümüzde kullanımı biraz sınırlanmakla beraber bazı sinir uçları rahatsızlıklarında, kemik ve damarların etkilendiği hastalıklar olan Südek ve Raynaud hastalığında, kronik romatizmalarda kullanılmaktadır. İçi su dolu özel küvetler içerisine galvanik akım vermek suretiyle yapılan banyolar uzun dönemlerde en seçkin tedavilerden biri olarak özellikle aşırı yorgunluk durumlarında ve yaygın cilt ve eklem rahatsızlıklarında kullanılmıştır. Su içerisine bazı kimyasal maddeler atarak içine el ve ayak gibi organları sokarak gerekirse kimyasal madde eritilmiş ve ıslatılmış süngerleri sorunlu bölgeler üzerine yerleştirerek tedaviler yapılmaktadır. Faraday’ın 1831 yılında elektrik akımının etkileri üzerinde yaptığı araştırmalar onu zamanla kendi ismiyle anılan bir akım olan Faradik akımı bulmasıyla sonuçlandı.
Özellikle herhangi bir nedenle hareketsiz kalan bir adalenin yeniden çalıştırılmasında, yeni geçirilmiş bir travmanın dokularda meydana getirdiği sorunların çözümünde etkin bir yöntem olarak uzun yıllar dikkat çekmişti. Adaleye akım verilip de hareket sağlanıyorsa olayın felç olup olmadığının kararı bu sayede verilmekteydi.
Diyadinami akımları ise 30’lu yılların sonuna doğru ortaya çıkan salınımlı akımların kombinasyonu olan bir akım şeklidir.
b) interferans vakum tedavisi: Birbirinden farklı salınımları (frekans) olan elektrik akımlarının birbirlerine karıştırılmasıyla elde edilmiş akımlara interferans (girişim) akımlar denilir. 40’lı yıllardan beri başarıyla kullanılmakta olan bu akım özellikle beslenmesi bozulmuş dokuların ve özellikle adalelerin tedavisinde tercih edilir. Çocuk felci salgınlarında yaygın bir şekilde kullanılmış şimdi hem adale ve sinir uyarıcı hem de ağrı kesici özelliğiyle günümüzde de halen seçkin bir tedavi olarak kullanılmaktadır. Akım uygulamasının yanı sıra uygulama başlıklarına yerleştirilen vakum tertibatı ile dokularda masaj etkisiyle ayrı bir etkinlik daha elde edilebilmektedir.
c) Tens akımları : Ağrının mekanizması ile geliştirilmiş son teori olan Melzack- Wall’den sonra geliştirilmiş bir akım şeklidir. 70’li yılların sonunda ortaya çıkmış bu akım günümüzde diğer tüm akımlar içerisinde en popüler akımlardan biri olmuştur.
Kullanıldığı hastalıklar: Nedeni ne olursa olsun ağrılı olan tüm hastalıklarda kullanılan bir tedavi yöntemidir. Kireçlenme ve romatizmalar, omurga çevresi hastalıklarda (fıtıklar vb) çok olumlu sonuçlar vermektedir.
Uygulama şekli: Sorunlu bölgelere veya belirli bir sinirin beslediği alana çıplak cilt üzerine konulan elektrotlar yardımıyla verilen özel bir elektrik akımıdır. Çeşitli tipleri vardır. Bu yöntem genellikle günde 30-60 dakika ve 10-15 seans kadar uygulanır. Uygulama ile vücutta endorfin isminde morfin benzeri bir hormonu salgılatarak etkisini göstermektedir.
9- OMURGA TRAKSİYONU
Traksiyon tedavisi, bazı omurga hastalıklarında özel aygıtlar kullanılarak sorunlu sıkışmış bazı dokuları özellikle omurları birbirinden uzaklaştırma yöntemidir. Bu işlem bazı durumlarda elle bile yapılır. Hatta tedavi için kliniklere gelemeyen ağrılı akut vakalarda hastanın yatağında basit makaralı düzeneklerle de pekala omurgalar arasını açabilecek bir traksiyon işlemi yapılabilir.
Etki mekanizması: Birtakım hastalıklarda dokular arasına bir başka doku özellikle sinirler sıkışabilir.
Omurgada sıkıştıran nesne genellikle omurlar arasında bulunan diskin yer değiştirerek sinirler üzerine basınç yapmasıdır. İşte bu sıkışmanın ortadan kaldırılması için istirahat ve korse tedavisine ek olarak traksiyon tedavisi yapılması öngörülür. Burada aslında yapılan çekme işlemiyle omurlar arası mesafenin açılmasından çok dokularda oluşan lokal ödemin azaltılması ve bu sırada spazm ve ağrı ile oldukça gerginleşmiş olan adale ve bağların gevşeyerek sinirler üzerindeki baskıyı hafifletmesi daha ön plandadır. Bir başka deyişle başta adale olmak üzere traksiyonla bunların yorulmasını ve bunun sonunda da doğal olarak kendini bırakması ile tedavi etkinliği sağlanır.
Kullanıldığı hastalıklar: Omurga traksiyonu sıkışmanın olduğu bazı omurga rahatsızlıklarında kullanılan bir tedavi şeklidir. Bunlar bel veya boyun fıtığı, omurga kaymaları (stabil spondilolistezisler), bu bölgede çeşitli sıkışmalara yol açan kireçlenmeler, boyun veya bel bölgesindeki kas spazmlarında traksiyon tedavisi yapılmaktadır. Kullanılmayacağı alanlar: Omurgada ve omurlar arasında bulunan kıkırdak dokusunda (disk) iltihap, kemikte veya omurilikteki tümörlerde, ileri düzeyde kemik erimesinde (osteoporoz), bazı akciğer ve kalp sorunlarında, aort anevrizmasında ve gebeliklerde traksiyon yapılamaz.
Uygulama şekli: Aletle yapılan uygulamalarda bu çekme işlemi ya devamlı ya da belli aralıklarla olabilir. Bu sırada cihazın çekme ve bırakma sırasındaki kuvvetleri ve süreleri istenilen düzeylerde ayarlamak olanağı vardır. Uygulama sırasında etkin bir çekme yapabilmek için bele ve göğüs kısmına korseler bağlanarak bunların birbirinden zıt yönlerde çekilmesi gerekmektedir. Traksiyon uygulamalarında çekim süresi ve çekim kuvveti her hastaya göre özel olarak belirlenir. Boyun omurgası için traksiyon işlemi yapılırken hasta yatar ya da oturur pozisyonda olabilir.
10- SOĞUK TEDAVİ
Bazı romatizmal hastalıklar ve kireçlenmelerde, “soğuk uygulamaların” faydalı olduğu ispatlandığından beri soğuk tedavilere gittikçe artan bir ilgi oluşmuştur.
a- Soğuk paketler (cold pack): Uygulama genellikle 5-15 dakika arasindadir. Soğuk suya batırılmış havlularla, soğutulmuş torbalarla, havluya sarılmış buzla veya soğukluğunu çok uzun süre devam ettiren soğuk paketlerle istenilen soğuk tedavi yapılabilir.
b-Kriyoterapi: Direkt yollarla elde edilen soğukla tedaviler yapılabildiği gibi bu işlem teknolojik araçlarla da yapılmaktadır. Bunun avantajı -15 derecelere kadar inen soğuğu hasta hissetmediği halde buz uygulamalarında sağlanamayan daha derin dokuları soğutabilme işlevi kriyoterapi ile başarılabilmektedir. Eklemlerde şişlik sıcaklık olan romatizma ve kireçlenme olgularında kriyoterapi iyi bir tedavi seçeneğidir Özellikle sportif kazalardan sonra ortaya çıkan şişlik ve ağrılarda kriyoterapi etkin bir rol almaktadır.
11- MANYETİK ALAN TEDAVİSİ
Magnetik alan terapisi, kan hücrelerinin akışkanlığını arttırmakta ve hücrelerin gereksinim duyduğu yaşamsal nitelikteki maddelerin dolaşımını hızlandırmaktadır. Böylece vücudun doğal yollardan kendini iyileştirme kapasitesini arttırmaktadır. Normal koşullar altında vücudumuz tüm sorunlarla başa çıkabilmektedir. Çeşitli nedenlerle dengelerin bozulması durumlarında magnetik uygulamalar yapılması önerilmektedir.
Böylece; kemik hücrelerinin aktivasyonu artmakta, adalelerde mevcut kasılmalar azalmakta ve vücudu savunan hücrelerde artış olmaktadır. Daralmış damarlarda genişlemeler, vücuttaki metabolizmayı yürüten kimyasal reaksiyonlarda olumlu gelişmeler başlatabilmektedir.
Kliniğimizde; manyetik tedavi uygulamasının en üstün özelliklerinden biri olan tıpkı nabız gibi yani ritmik dalgalanımlar halinde manyetik alan tedavisi uygulanmaktadır. Daha etkin olan bu pulsatif magnetik alan sayesinde hücre zarı kendi doğal ritmik hareketini daha kolay yakalayabilmektedir. Unutulmaması gereken magnetik alan tedavisinin tıpkı ozon tedavisi gibi vücuda dışarıdan verilen bir uygulama olmadığı aksine organizmamızda mevcut olan kendini tamir etme yeteneğini arttırmak amacıyla yapılan bir tedavi olduğudur. Uygulamaya başlamadan önce yüzük, bilezik, saat vs gibi tüm metal objeler çıkarılmalıdır. Ortalama 10 seans ve hastalığın türüne göre 12- 25 dakika süreyle manyetik uygulama yapılır. Yine uygulamada hastanın terli olmamasına dikkat etmek gerekir. Manyetik alan tedavisi, kireçlenmeye bağlı ağrı, hareket zorluğu ve oluşabilecek şekil bozukluklarına karşı önerilen etkin bir tedavi seçeneğidir.
12 - LENF DİRENAJI
Normalde vücutta atar damarlarla gönderilen kan toplardamarlar aracılığıyla geri toplanır. Fakat çeşitli nedenlerle bu geri dönüş tam olarak başarılamayabilir. Bu nedenle başta varis olmak üzere bazı dönüş dolaşım bozuklukları ortaya çıkar. Bu işlemi tıpkı doğal akışa uygun olarak yapan cihazlar geliştirilmiştir. Kalp ve nabız ritmine uygun çalışan bu araçlar ortaya çıkmış damarsal sorunların uzaklaştırılmasına yol açar. Bu araçlar 40 yıldan beri tedavide kullanılmaktadır.
Kullanıldığı hastalıklar: Hastadan hastaya ve tutulan damarın sorunlarına paralel olarak ayarlama imkanı olan bu aygıtlarla ayaklarda ödem yapan hastalıklar, lenfödem, filebit, varis ve atar damar tıkanıklıkları başarı ile tedavi edilebilmelidir.
Kullanılmayacağı alanlar: Damarlarda akut iltihaplı durumlar, deride açık yaralar ve enfeksiyonlar, şiddetli ağrılı dönemlerde, çok ilerlemiş hastalıklarda yapılması önerilmez.
Uygulama şekli: Bacaklara özel manşonlar sarılır. Yatmış durumda olan hastaya bağlanan cihaza verilen otomatik komutlarla çalışma başlatılır. Uygulama süresi 20- 40 dakika sürebilir. Uygulama adedi 10-20 defa arasında olabilir.
13- MASAJ TEDAVİSİ
Masaj, çeşitli nedenlerle elle yapılan başta adaleler olmak üzere çeşitli vücut dokularını ilgilendiren bir tedavi çeşididir. Vücutta ağrılı ve gergin noktalardaki sorunları çözmek, hastayı gevşetmek ve rahatlatmak, daha sonra yapılacak bir tedaviye veya egzersize hastayı hazırlamak gibi amaçları olan masaj, insanlık tarihi kadar eski bir tedavi yöntemidir.
Çeşitli masaj manevraları vardır. Efloraj (sıvazlama), friksiyon (ovalama), petrisaj (yoğurma), perküzyon (vurma) gibi çeşitleri söz konusudur. Dinlendirici veya tedavi edici amaçlar taşıyabilir. Bazen şişman bir kişiye zayıflatmak amacıyla yapılırken, bazen de spazmlı ve ağrılı hastayı rahatlatmak hedefiyle uygulanmaktadır.
Aromaterapi: Bazı bitkisel kökenli yağların insanlara sağlık ve güzellik için masaj, kompres, buğu veya banyolarla vücuda uygulanması olarak bilinen aromaterapinin kökeni, 4 bin yıl öncesine dayanıyor. Bitkisel yağlarla yapılan bu masajın kan dolaşımını hızlandırıcı, sinir sistemini dengeleyici, ağrıyı dindirici, tutuklukları azaltıcı hatta ruhu canlandırıcı etkilerinin olduğu bilinir.
Eski Mısır, Yunan ve Roma medeniyetlerinde tedavi amaçlı kullanılan aromaterapi, 70 yıl öncesinde Fransız Gattefosse ile yeniden keşfedildi. Aromaterapi uygulamaları Avrupa’da, Uzak Doğu’da yaygın olarak kullanılmaktadır. Aromaterapide kullanılan bitkisel yağ özlerinin cilt tarafından kolayca emilen ve çok güçlü etkileri olduğu için dikkatle kullanılması gereken yağlardır.
Bitkisel özlü bu yağlar, kokusal özellikleriyle psikolojik, içerdiği kimyasal maddeler ile de fizyolojik sorunların çözümünde etkili olurlar. Aromaterapi, bel ve sırt ağrısı, stres, huzursuzluk, gerginlik ve uykusuzluk gibi stres kaynaklı problemler ve menopoz ile ilgili sorunların tedavisinde etkin rol oynarlar. Ayrıca, fibromiyalji tedavisinde de hararetle önerilmektedir.